Bir İmparatorluğun Anatomisi

Kaçanlar: “Boğuluyoruz”, diyorlar…“Memleket bir zelzele arefesinde. Gitmek, kaderin hatalarını düzeltmektir. Cangıldan şehire, kasırgadan limana kaostan tarihe kaçış.”

Yükseliş devrinde aydın, toplumun herhangi bir ferdidir: zevkleri ile, zilletleri ile, mukaddesleri ile. Ne imtiyazı vardır, ne imtiyaz peşindedir.

Tanzimat, Bâbıâli’nin Avrupalılaşması. Bürokrasi, halktan da, saraydan da kopar. Aydın da bürokrattır, hem de çok nazlı, çok hassas, çok hercâî bir bürokrat.

‘Hâkim ideoloji, hâkim sınıfın ideolojisi’ diyor kitap. Osmanlı ülkesinde hâkim sınıf, Fransız ve İngiliz burjuvazisi. Sarayın direnişi azaldıkça kapitalizm, taarruzunu yoğunlaştırır: keşişler, mektepler, mürebbiyeler, mason locaları… Osmanlı Bankası, nişanlar, sefaret baloları ve Beyoğlunu zevk panayırına çeviren şuh aktrisler.

Aydın, batan bir gemidedir. Ufukta rüyaların en muhteşemi: Avrupa. Servetin, şöhretin, şehvetin daveti. Azgın iştihâları vardı intelijansiyanın ve bu masal hazineleri kendisini bekliyordu. Avrupalı dostları lütufkârdılar. Karşılık olarak biraz “ihanet”istiyorlardı sadece.

Halk oynanan oyunu seziyordu, insiyaklarıyla. Ve maziye sığınıyordu; maziye, yani hatıralarına, mukaddeslerine. Tek ümidi kalmıştı: saray. Ve saray çatırdıyordu.

Aydın için padişah, kendisini dünya zevklerinden ayıran bir hâil idi. Padişah olmazsa, Avrupa’nın emrinde ve Avrupa’nın inâyetiyle kendisi yönetecekti devleti. Hürriyetçiydi, terakkiciydi, medeniyetçiydi. Halkı savaşa hazırlamak mı? Hangi halkı? Ne savaşı? Kime karşı savaş?

Cemil Meriç, Bu Ülke s.135-136

Yorumlar