Mahmud Derviş: Tek Başına [وحدك | محمود درويش]


مَقْهًى وَأَنْتَ مَعَ الجَرِيدَةِ جَالِسٌ

Bir kafede oturuyorsun, elinde gazeten.


لا، لَسْتَ وَحْدَكَ. نِصْفُ كَأْسِكَ فَارِغٌ

Hayır, yalnız değilsin. Bardağının yarısı boş,


والشَّمْسُ تَمْلَأُ نِصْفَها الثَّانِي...

ve güneş dolduruyor diğer yarısını...


ومِن خَلْفِ الزُّجَاجِ تَرَى المُشَاةَ المُسْرِعِينَ

Camın arkasından aceleyle yürüyenleri görüyorsun


ولا تُرَى [إِحْدَى صِفَاتِ الغَيْبِ تِلْكَ:

ve sen görünmüyorsun [bir bilinmezlik hali:


تَرَى وَلَكِنْ لا تُرَى]

görüyorsun ama görünmüyorsun].


كَمْ أَنْتَ حُرٌّ أَيُّهَا المَنْسِيُّ فِي المَقْهَى!

Ne kadar özgürsün ey kafede unutulmuş kişi!


فَلا أَحَدٌ يَرَى أَثَرَ الكَمَنْجَةِ فِيكَ,

Kimse kemanın izini görmüyor sende,


لا أَحَدٌ يُحَدِّقُ فِي حُضُورِكَ أَو غِيَابِكَ,

Kimse gelişine ya da gidişine göz dikmiyor,


أَو يُدَقِّقُ فِي ضَبَابِكَ إِنْ نَظَرْتَ

Ya da bir kıza bakıp önünde parçalandığında,


إِلَى فَتَاةٍ وَانْكَسَرْتَ أَمَامَهَا....

sisli haline dikkat etmiyor...


كَمْ أَنْتَ حُرٌّ فِي إِدَارَةِ شَأْنِكَ الشَّخْصِيِّ

Kendi işlerini yönetmekte ne kadar özgürsün,


فِي هَذَا الزِّحَامِ بِلا رَقِيبٍ مِنْكَ أَو

bu kalabalıkta, ne kendinden ne de


مِنْ قَارِئٍ!

seni gözetleyen bir okuyucudan iz olmadan!


فَاصْنَعْ بِنَفْسِكَ مَا تَشَاءُ، اِخْلَعْ

İstediğini yap kendin için, çıkar


قَمِيصَكَ أَوْ حِذَاءَكَ إِنْ أَرَدْتَ، فَأَنْتَ

gömleğini ya da ayakkabını istersen, çünkü sen


مَنْسِيٌّ وَحُرٌّ فِي خَيَالِكَ، لَيْسَ لِاسْمِكَ

unutulmuş ve hayalinde özgürsün; adının


أَو لِوَجْهِكَ هَهُنَا عَمَلٌ ضَرُورِيٌّ. تَكُونُ

ya da yüzünün burada bir işlevi yok. Ol


كَمَا تَكُونُ.... فَلا صَدِيقَ وَلا عَدُوَّ

ne istersen... Ne bir dost ne de bir düşman


هُنَا يُرَاقِبُ ذِكْرَيَاتِكَ /

burada hatıralarını izliyor /


فَالْتَمِسْ عُذْراً لِمَنْ تَرَكَتْكَ فِي المَقْهَى

Seni kafede bırakan kişiye bir mazeret bul


لِأَنَّكَ لَمْ تُلاَحِظْ قَصَّةَ الشَّعْرِ الجَدِيدَةَ

çünkü onun yeni saç kesimini fark etmedin


وَالفَرَاشَاتِ الَّتِي رَقَصَتْ عَلَى غَمَّازَتَيْهَا /

ya da gamzelerinde dans eden kelebekleri /


وَالْتَمِسْ عُذْراً لِمَنْ طَلَبَ اغْتِيَالَكَ,

Ve seni öldürmeni isteyen kişiye bir mazeret bul,


تَمُتْ يَوْمَ ارْتَطَمْتَ بِنَجْمَةٍ ... 

bir yıldızla çarpıştığın gün...

وَكَتَبْتَ أُولَى الأُغْنِيَاتِ بِحِبْرِهَا.... 

ve onun mürekkebiyle ilk şarkını yazdığın...


مقهىً، وأَنتَ مع الجريدة جالسٌ

Bir kafe, sen gazetenle oturuyorsun


فِي الرُّكْنِ مَنْسِيّاً، فَلا أَحَد يُهِينُ

köşede unutulmuş, kimse bozmaz


مَزَاجَكَ الصَّافِيَ،

berrak ruh halini,


وَلا أَحَدٌ يُفَكِّرُ بِاغْتِيَالِكَ

kimse öldürmeni düşünmez.


كَمْ أَنْتَ مَنْسِيٌّ وَحُرٌّ فِي خَيَالِكَ!

Ne kadar unutulmuş ve özgürsün hayalinde!

Yorumlar